Aynala Beni
Bilmekle olmak bambaşka… Bilmekle yapmak bambaşka…
Beynimizin Yapısı
Beynin yapısını bildiğimiz zaman, onun esiri olmak yerine, onunla işbirliği içinde çalışmaya başlamış oluruz. Yani, beynimizle barıştığımız zaman, kendimizle barışmaya bir adım daha yaklaşmış olduğumuz için, dış dünyadaki kişiler ve dünyaya olan bakış açımızla da barışmak için adım atmış oluyoruz. Beynin yapısına dair bilinecek, okunacak, araştırılacak, öğrenilecek çok şey olmasıyla birlikte, ben bu yazımla size duygulardan sorumlu olan alan ve duyguları kabul etmek ve reddetmenin bizler için olası sonuçları hakkında yazıyor olacağım. Aynalamanın gücünü bilmemiz ve hayatımızda bu gücün farkında olarak yaşamamız için bir bakış açısı sağlamaya çalışacağım.
Duygularını Kabul Etmek
Yetişkinler olarak bizler bunları öğrenir ve kendi duygularımızı olduğu gibi kabul edersek, kendimize bir bebeğe yaklaşır gibi şefkat ve sevgiyle yaklaşabilirsek, diğerlerine karşı da bunu yapabilir hale geliriz. Hele ki söz konusu çocuklar olduğu zaman, içimizdeki çocuğu kabul etmenin ve şefkatle yaklaşmanın çok önemli bir yolu ‘kendi duygularımızı olduğu gibi kabul etmekten’ geçiyor.
Tüm duygularımdan sadece ben sorumluyum
Olumlu ve olumsuz duygular söz konusu olduğunda, olumlu duyguları, bize genel olarak heyecan, coşku, mutluluk veren yaşam olaylarını görmek ve kabul etmek çok daha kolayken, olumsuz duygularımızın sorumluluğunu başkalarına atmak ne yazık ki daha kolay gelebiliyor. (Aslında olumlu ve olumsuz duygu diye tanımlamak da doğru değil ancak sembolize etmek adına böyle kullanıyorum, aslında tüm duygular oldukları gibi değerli.) Öfkelendiğimiz bir durumda, sorumlunun ‘biz’ olduğunu bilmek, her zaman kolay olmayabiliyor.
Örnekler
Örnek vermek gerekirse; çocuğu söz dinlemediği için akiam yemeğinde 5 kere sofraya çağırmasına rağmen sofraya gelmeyen, elindeki telefonu bırakmayan çocuğuna öfkelenen ebeveyni ele alalım. Ebeveynler çoğu zaman, ne yaparlarsa yapsınlar sözlerini dinletmeyi başaramadıklarını, çocuklarında bir sorun olduğunu, dikkatini toparlayamadığını, onları duymadığını ya da duymazdan geldiğini söylerler. Bu gördüklerinde haklılar mı? Evet, durum bu perspektiften bakınca böyle görülebilir ancak olması gereken değişimin çocuklar tarafından değil de ebeveynler tarafından yapılması gerektiğini söylediğimde çnce bir tepki alırım. Suçlu arıyorsak, aranan suçlunun çocuk olmadığını, benim çocuğun tarafında olduğumu söyleyerek devam ederim. Her şeyi denemiş olduklarını söyleyen ebeveynlere, eğer her şeyi denemiş olsalardı benimle konuşmaya gelmeyeceklerini hatırlatıp, çözüm aramaya devam ederiz çünkü hayattaki birçok problemin çözümü vardır, biz henüz görmemiş, bulmamış olsak bile.
İlk adım, ebeveynin, çocuğa verdiği gücü geri almasıdır. Çaresizlikle öfkeyle bağırarak, milyon kere söylenen ‘hadi’lerle çocuğa öğretmek istenileni öğretemeyeceklerini, onların kurallarda tutarlı olup olmadığını, teknolojik aletlerle aralarının nasıl olduğu gibi dinamikleri konuşmaya başlarız. Yavaş yavaş hak vermeye başlarlar.Henüz 5-10 senedir dünyada olan bir çocuğun istenmeyen davranışlarının kökeni her zaman bulunabilir, çoğu zaman eğer ebeveynler kendilerine bakmayı kabul ederlerse. Eğer ebeveyn içindeki çocuğu şefkatle kabul eder, sevgiyle yaklaşırsa, çocuklarına karşı da bunu yapabilir, eğer kendilerine karşı acımasızlarda ve öfke dolularsa, çocuklarına içlerindeki çocukları yansıtırlar. Burada düğüm gittikçe zorlaşır. Düğümü yol yakınken çözebilmek için, problemleri fark etmeye başladığımız zaman, ‘nasıl olsa zamanla geçer’ düşüncesine aldırmadan, bir uzmandan destek almak her zaman yapılabilecek en doğru adımdır. Bir çocuğun çocukluğunda ebeveynleriyle arasındaki ilişki ne kadar sağlıklıysa, çocuk ne kadar görülüyorsa, kendini o kadar değerli, görünür, önemli hisseder. Bunu başarmak da eminim her anne babanın en değerli arzusudur.
Önce farkındalık
3 adımda öfkelendiğiniz olay/durumla ilgili farkındalığınızı geliştirebilirsiniz:
- Siz öfkelendiniz! İlk önce kendi duygunuzu yargısız, koşulsuz kabul edin.
- Öfkenizle sağlıklı başa çıkabilmek için sizin neye ihtiyacınız var?
- Bu durumda sizin payınız nedir? Bu durum ile ilgili kendinizde neyi değiştirebilirsiniz?
Yukarıdaki örnek üzerinden gidecek olursak
- Çocuğum yemek sofrasına 5 kere söylememe rağmen gelmediği ve elindeki telefonu bırakmadığı için öfkeliyim.
- Bu durumda bağırmak, hadi deyip kendimi ve ortamı yıpratmak yerine ne yapabilirim? huzura ihtiyacım var, sözümün dinlenilmesine ihtiyacım var, 1 kere söylediğim zaman çocuğumun telefonu bırakıp sofraya gelmesine ihtiyacım var.
- Bu durumda benim payım büyük çünkü bu zamana kadar hiç tutarlı sınır koymadım. 3 gün telefon bırakmadığı için kızdıysam diğer günlerde boşverdim. O yüzden beni ciddiye almıyor. Demek ki önce ben tutarlı bir şekilde davranmam gerekiyor. Onunla konuşayım. ‘Eğer bugünden itibaren sofraya çağırdığımda gelmemeyi seçersen, 1 gün telefonla oynamamayı seçmiş olursun’ diyeyim, davranışının sonucunu görmeyi öğrensin, sorumluluk almasına izin vermiş olayım.
İç hesaplaşma
Evet, iç hesaplaşmamızı yaptık. Eğer kendinizdeki bu durumu değiştirirseniz, çocuğunuz da size adapte olacak ve belki ilk gün değil ama sizin tutarlı davranışlarınızdan sonra sofraya ilk çağırışınızda gelecek.
Bu sadece bir örnekti. Her durumda, her durum ile ilgili cevaplar bambaşka ve kişiye özel, biricik olacaktır. Bu üçlü iç hesaplaşmaya sabırla, tutarlı bir şekilde sadık kalırsanız, değiştiremeyeceğiniz hiçbir koşul olamaz.
Başka bir örnek de çocuğunuzun öfke krizine girdiği an için verelim. Öncelikle çocuğunuzun öfke krizine girmesinin ardında pek çok neden olabilir. Ardında yatan neden ne olursa olsun öfke anında çocuğunuz sizi duymayacaktır. Onun, o anda tek ihtiyacı olan şey kapsanmak. Çocuk, duygusunun anlaşılmasını, kabul edilmesini, aynalanmasını bekler. Yani tek ihtiyacı ‘sen öfkelisin şuan’ diyip ihtiyacına göre kucağına alınıp, elini tutup ya da sadece yanında oturup onunla birlikte olmanızdır. Eğer o anlarda alarmdayken, siz onunla konuşmaya başlarsanız, dinlemeyecek, duymayacak, belki öfkesini size yönlendirecektir. Sonuç olarak, problem çözülmemiş olacak, bir sonraki tetikleyici olayda tekrar aynı kriz yaşanmaya devam edecektir. Unutmayın, çocuklar henüz kendi kendilerine krizleri yönetemiyor olabilirler, bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duyuyor olabilirler ve bu olabilecek en doğal ihtiyaçtır. Eğer siz onların kriz anlarında onlara destek olup, bu olumsuz duygularla baş etmeleri için onlara destek olmayı seçerseniz, onlar duygularıyla barışık, iç güçleri gelişmiş, problem çözme becerileri yüksek birer birey olma yolunda ilerleyecekler.
Çocuğum Bana Hiçbir Şey Anlatmıyor
Yetişkin tarafından duyguları kapsanmayan çocuklar, bir zaman sonra yaşam olaylarını anlatmamaya başlarlar. Çünkü anlaşılmayacaklarına dair bir algı oluştururlar. Örnek vermek gerekirse; okulda bir arkadaşıyla problem yaşadığını ve çok sinirlenip arkadaşına vurduğunu anlatan bir çocuğa ilk tepkiniz “Yanlış yapmışsın, vurmak iyi bir davranış değil, sende de hata var, neden vurdun” gibi cümleler olursa, bir zaman sonra çocuk kendini size karşı kapatır, anlatmaz, olmamış gibi davranır, problemini görmezden gelir, geçiştirir ama gerçek yaşamda okulda arkadaşına vurmaya devam eder. Burada yapılması gereken öncelikle o andaki duygusunu ona aynalamaktır. Yani, çocuğa “sen çok kızmışsın, sen arkadaşına çok kızdın, öfkelisin vs” gibi bir cümle olmalıdır. Eğer bu olursa, çocuk anlaşıldığını hisseder, güven ortamı oluşur ve sonrasında vurma davranışının yanlış olduğu onun yerine neler yapılabileceğine dair yardımcı stratejiler öğretilebilir.
Başa dönecek olursak: Bilmekle olmak bambaşka… Bilmekle yapmak bambaşka…
Aynala Beni
Kendi kişisel hayatımda ben de bunları mükemmel bir şekilde yapabiliyor muyum? ASLA. Ama önemli olan her geçen gün bildiklerimizi hayata geçirebilmek için elimizden geldiği kadar çabalamak, yapamadıklarımız için kendimizi suçlamamak, yapamadıklarımız için suçlu ve pişman hissetmek yerine yapabildiğimiz, kendimizi geliştirdiğimiz her bebek adımı için kendi sırtımızı sıvazlamak. Bunu okuduktan sonra, her gün kendinizi ve çocuğunuzu çok değil 1 kere bile aynalamaya başladığınız zaman, dünyanızın nasıl değiştiğini, ilişkinizin daha sağlıklı bir biçimde ilerlediğini gözlerinizle görmüş olacaksınız. Bu inanın, denemeye değer! O yüzden, farkında olmasa da “Beni Aynala” diyen çocuğunuza verebileceğiniz en kıymetli hediye onları, onların duygularını görmek ve kapsamak…
Hem çocuklarınıza, hem içinizdeki çocuklara AYNA dolu günler dilerim. :)